Tek kelimeyle muhteşem
Printable View
Tek kelimeyle muhteşem
Hasan Pulur
Milliyet 08.04.2005
Avukatın tek amacı dava kazanmak mı?
BU hafta İstanbul Barosu'nun 127. kuruluş yıldönümü kutlanırken "Avukatlar Günü" nedeniyle etkinlikler yapıldı, panellerde, açık oturumlarda, uluslararası toplantılarda avukatların sorunları tartışıldı.
Keşke bunlardan birine avukat Ergün Savaş da katılsaydı...
Katılsa ne olacaktı?
Mesela bir anısıyla lafa başlardı.
Bir dişçi kalfası ona sormuştu:
"Senin branşın ne?
"Avukatın branşı olmaz, ben dava seçmem, ama müvekkil seçerim."
Dişçi kalfasına göre, avukatın tek hedefi olmalıydı:
"Aldığı davayı kazanmalıydı!"
Ve ekliyordu:
"Eğer avukat davadan bir milyar alıyorsa, üç milyar alsın, davayı kazansın!"
***
ERGÜN Savaş'ın dişçi kalfasına "Avukatın görevi dava kazanmak değildir, hukuki bir sorunu olan kişiye hukuki yardımda bulunmaktır. Bunun karşılığında maktu ve peşin bir ücret alır" diyecek hali yoktu, zaten deseydi anlatabilir miydi?
Zaten pazarlığın kuralı konmuştu:
"Davayı alırsan, ücretinin yarısını peşin öderim, yarısını da davayı kazanırsan öderim."
Ya dava kaybedilmişse!
Avuçlarını yalarsın!
***
EĞER, o toplantılardan birine katılsaydı Ergün Savaş şu örnekleri de verebilirdi:
"Futbolcu parasını peşin alıyor, lig sonunda takım istenilen yere gelmemişse, transfer parasının yarısı kesiliyor mu?
Doktora gidiyorsun, bakıyor, dinliyor, ilaç yazıyor, diyelim hastalık devam etti, başka doktora gittiniz, onun teşhisi, tedavisi sonuç verdi, birinci doktordan vizite ücreti geri alınıyor mu?
Büyük holdinglerin yüksek ücretli yöneticileri, holding kâr edince prim alıyorlar, zarar edince aldıkları ücretin yarısı kesiliyor mu?"
***
BİR de "Avukatım beni sattı!" iftirası var.
Ergün Savaş 45 yaşında, 18 yıllık bir avukat, o toplantıya katılsaydı şöyle diyecekti:
"Davasını kaybetmiş vatandaşlar arasında mikrofon dolaştırın, ya avukatı davasını iyi takip etmemiştir, ya da avukatı onu satmıştır. Bunca senelik avukatım, küfür yedim, tehdit edildim, dayakla karşılaştım, ama kimse bana müvekkilimi satmak için rüşvet teklif etmedi. Keşke etse de fiyatımızı bilsek, bakalım ne kadar edermişiz?"
***
BİR de danışma sorunu var.
Adam doktora gidiyor, derdini anlatıyor, vizite ücretini ödüyor.
Ama avukata geliyor, davasını anlatıyor, danışma ücreti denilince aklı karışıyor.
Oysa Barolar Birliği, danışma ücreti 100 YTL demiş, Ergün Savaş 2004 yılında ancak iki kişiden danışma ücreti alabilmiş...
Ona danışmak için gelen eş dost, hısım, akraba, kanka, ahbapların çoğu ücreti duyunca selamı sabahı kesmişler.
Belki de en büyük sorunumuz ücret kısmı ama bu durumu dengelemek oldukça zor. ancak bir şekilde dengeyi kurmak birilerini buna zorlamak zorundayız
Bir zamanlar yani hukukla hiç bir alakam yokken zannederdim ki avukatlık mesleğinin bir saygınlığı var...oysaki şu an avukatım dediğimde herkes önce yalancı muamelesi yapıyor. ve neden bilmem kanun maddesini göstersenizde bu konuda ki tüm kararları açıklasanız da inatla kendi bildiklerini okuyanlar var.. sen henüz stajersin ne bilirsin ki muamelesiyle karşılaşıyorum.ya biz boşuna mı okuduk yada hiç bir şey mi öğrenemedik. madem herkes hukuçuydu anlardı bu işlerden de neden bizi bu kadar yoğun bir eğitimden geçirdiler...herkes artık en iyi bildiği işi yapsın nolur yaaa......
gerçekten tebrikler fırat bey söylenecek başka bişey kalmamış,
sevgili sant bir söz varmış ''herkez yarım doktor ve yarım avukatmış, yarım doktor canından yarım doktor da insanı malından edermiş'', maalesef böyle
güleriz ağlanacak halimize diyeceğim ama bu sahiden mükemmel yazılmış...ee tabi herkes avukat herkes doktor herkes herşey bu ülkede..bizim fakültede öğrendiklerimiz mi??
aman onları zaten biliyorlar be hepsi..
hem ne öğrendik ki sizce fakülte boyunca da ezberliyorsunuz demediler mi??
:)
EKŞİ SÖZLÜKTE AVUKAT
"yasal yalan söyleme uzmanı.
ceza kanununa yalan implante etme konusunda eğitim almış insan."
"eskiden, verilen hukuki hizmet karşılığında para konuşmanın ve para vermenin ayıp ve onursuzca olduğu kabul edilen,şimdi ise kanunların da sayesinde (serbest çalışan avukat tacir statüsündedir) olayın paraya döküldüğü mesleği icra eden kişi."
"bu mesleği yasal yalan söyleme uzmanı olarak tanımlayabilen kişilerin de bir gün yasal doğruları söyletmek için başvuracakları saygın meslek dalı aynı zamanda..."
"avukatlık olarak adlandırılan negatif enerjili mesleği icra eden meslek mensubunun sıfatı. avukat, mesleğinin ilk yıllarında çoğu zaman özünde terzi kendi söküğünü dikemezmiş sözü ile anlatılmak istenen gerçek ve zavallı şahsı, kimi zaman ise en cok yalan söyleyen meslek grupları * arasında sayılmanın ezikliğini yaşayan uyduruk kaydırık insan rolünü oynamaya zorlanır. bu rol temel eksende gayri safi milli hasıla bağlantılı ihanet ve ego ilişkisi olarak müvekkilin iç dünyasında şekillenir ve avukatın yaşamında ayar alma bilincine dönüşerek gerçeklik halini alır. bu hal bir süre için avukatı sersemleterek, mesleğinden ve canından bezdirse de alınan ayarın etkisi kendini çabuk gösterir ve avukat kısa süre içersinde hayat orospu gibidir parana göre verir sözünü kendine düstur edinerek yanına gelenin donunu almadan ofisinden yollamaz, toplum nazarında işi bilen adam olarak sevilir, sayılır."
"insanların genelikle vazo kırıldıktan sonra gelmesi nedeniyle son derece zor, stresli olan, erken yaşta ülser, gastrit, kalp hastalıklarına sebebiyet veren, iyi yapıldığı takdirde kişiyi ihya, kötü yapıldığı takdirde kahya eden, beyaz yalanların bolca kullanıldığı, çok fazla okuma ve koşturma gerektiren, sorumluluk duygusu bulunmayanların uzak durması şart olan, göz numarası büyüten, saç ağartan, müvekkili dövmek haricinde davanın kaybedildiğini söylemenin getireceği zararlardan kurtulmanın bir başka yolunun malesef olmadığı (halbuki her davanın bir kazanı bir kaybedeni vardır), yüksek derecede kendini ifade edebilme, ikna, ve anlama becerisi gerektiren, pratik zekalı olmanın son derece yararlı olduğu, mensuplarının oldukça önemli bir yüzdesinin küp gibi içki ve sigara içtiği, fikri takip özelliği aranan meslek üyelerine verilen isim."
"hukuk bilinci oluşmamış bir toplumda yeterince önemsenmeyen ama işi düşen kişinin de yalakalık yapmaktan kendini alamadığı hukuk uzmanı."
"yalancılardan daha nefret ettiğim tek bir grup vardır; o da avukatlar. "
"toplumun ücretsiz bilgi edinme kioskları olarak gördükleri zavallılardır."
"doktora merhaba deyip hakkı olan vizite ücretini ödeyen insanlarımız iş avukata geldiğinde hem iş işten geçtikten sonra danışır, hem dediklerini beğenmez(çünkü daha iyi biliyordur kendisi), hem de iş ücret ödemeye gelince çirkefleşirler. sanki doktora giderken para ödeneceği söylenmese hiç tahmin edemeyecekmiş gibi, "ama siz bana ücretli olduğunu söylemediniz ki!" diyebilecek kadar alçalan insanlara bile hizmet verip bir de kimi kısım ne idüğü belirsiz şahısların dayanağı belirsiz genellemelerinde en sevmediği, nefret ettiği insan grubu olabilen zavallılardır."
" -avukatla spermin ortak yönü nedir?
-ikisinden de adam olma ihtimali, milyonda birdir. (by hıncal uluç)"
"işleri sanıldığı gibi yalan söylemek olmayan insanlar. yalan söylüyorlar denilen şey aslında her gün -herhangi bir memurdan tutun da hakimine kadar- binbir insanın kaprisini ağız kokusunu çekmek zorunda olan bu insanların artık her durumda karşı tarafa işini gördürebilmeye dayalı bir içsel mekanizma geliştirmiş olmalarıdır. yani yalanla alakasızdır. haklarında kalpsizler, yalancılar gibi sözlerle atıp tutmak kolaydır; ama iş düşünce de yana yakıla "aman avukat hanım/bey" diye peşlerinden gidilir...böyledir."
"avukatlar, masa oyunlarındaki yancılardır. "abi onu atma, direk koz çıkma, oooo! işerler ona" gibisinden süper bilgilerini paylaşan, bunun karşılığında masanın hesabından çayını, gazozunu içen kimselerdir. jerry seinfeld in de benzer bir tabiri vardır, der ki "oynadığın bir oyun var, bu oyunun kuralları var, bir adam kuralları senden daha iyi biliyor, o adama avukat deniyor."
"icra edenlerin çokluğu nedeniyle, müntesiplerinin yavaştan yavaştan tüccarlığa doğru kaykıldığı meslek mensupları.....hukuk fakültesine başlayan bir talebeye avukatlığa dair söylene ilk sözlerden birisidir: "2-3 sene sürünürsün, ondan sonra kendini toparlarsın". bu söylem, son birkaç yıl dahilinde değerlendirildiğinde, öngörülen sürenin 8-10 yıla çıktığı görülecektir. zira, avukatlar, tıpkı dev şirketler gibi, kendi kolonilerini oluşturma gayreti içerisindeler. avukatlık bürosunu ticari işletme görünümüne sokup, yanında 15-20 avukatı birden maaş karşılığı [çoğu zaman asgari ücret] çalıştıran avukatlar var. bu işletmeler ise, hukuk fakültesinden yeni mezun olmuş avukat adayları için de "sürünme süreci"nin ev sahipliğinin yapıldığı yer gibi kabul görüyor. oysa ki, gidişatta herhangi bir değişiklik olmazsa, "sürünme", süreç olmaktan çıkıp, yaşam biçimi halini alacak."
"molireac'ın ünlü "görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. en kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı! " sözünü çerçevelettirip bürosunun duvarına asarak kendini olduğundan daha aydın-bilge-entellektüel vs. gosterme eğilimindeki hukuk fakultesi mezunu insan."
istanbul'daki her 300 kişiden biri.
Biz işte bunlarmışız......
Aşağıdaki yazı da yine ekşi sözlükten alıntıdır ve büyük bir ihtimalle bir meslektaşımız kaleme almıştır.
Özellikle avukatlığı
"kalpsiz insanların kullandığı bir ünvan." olarak görenlere ithaf edilmiştir.
ilk haciz, pek çok avukatın unutamadığı ve gerçekte avukatlık mesleğine ilk adımını attığı andır. avukatlar nasıl kalpsiz oluyor diye merak edenler, aşağıdaki satırları okumaya devam edebilirler..
bir eve girdiğinizi düşünün, aniden, içerdekilerin özel hayatına habersizce dalıyorsunuz. karşılaştığınız manzara, klasik bir alt orta sınıf aile evidir, eski püskü eşyalar, üzerinde oya işlemeli bir bez olan uzaktan kumandali bir televizyon, orta yaşlı bir ev hanımı, televizyonda çizgi film izleyen, oyuncaklarını sağa sola dağıtmış, bir çocuk. halının üzerinde parçalanmış bir defter, üzerinde bi sürü anlamsız şekil, çocuk çizmiş.
heyecandan titreyerek soruyor kadın, "n'oldu, neden geldiniz" icra memuru "avukat beye borcunuz varmış, ondan geldik, haciz yapacağız" diyor, mekanik bir sesle. düşüyor kadının yüzü iyice ve size bakıyor soran gözlerle, "hanımefendi, eşinizin x şirketine borcu vardı, defalarca görüştük kendisiyle ödemedi, haciz yapmak zorundayız mecburen" diye bir şeyler geveliyorsunuz, kendi sesinizin sakinliğine şaşırarak.
kadın koşup telefonu alıyor eline, "bi dakka, ben konuşayım kendisiyle" diyor, heyecandan numarayı hatırlayamıyor, bulup geliyor bi yerlerden, yanlış numara çeviriyor bu seferde. çocuk, annesinin eteğine yapışmış, ağladı ağlayacak gözlerle gözünüzün içine bakıyor, elindeki ekmek parçasını geveliyor bir taraftan. sevmek teselli etmek istiyorsunuz onu, ama kıpırdamıyorsunuz bile yerinizden.
kadın kocasına ulaşıyor nihayet, "hamdi nedir bunlar, eve niye haciz geliyor, hani sen kapatmıştın bu borcu" diyor ve ağlamaya başlıyor. annesini gören çocuk da başlıyor feryat figana. alıyorsunuz telefonu kadının elinden ve "beyefendi, borcunuzu ödeyecek misiniz, bakın evinizdeki eşyaları götürüyorum ben" diyorsunuz. karşınızdaki ses "o evden bi tane eşya çıksın, allahıma kitabıma vururum seni, aha bu kadar söylüyorum, bekleyin geliyorum oraya" diyor. kapatıyorsunuz telefonu. müvekkilinizi arıyorsunuz, avukat olmayan, (yani kalbi olan) müvekkilinizi. anlatıyorsunuz durumu, hani bi ümit ışığı arıyorsunuz, belki "tamam vazgeç, bi ay daha süre ver" filan diyecek. ama o, "kaldır p.zevengin evinde ne varsa avukat bey, kan kusturdu bize o şerefsiz, ödemeyecek yine, bi daha masraf mı yapacaz? diyor.
icra memuru gözünüzün içine bakıyor, dışarda arabada bekleyen en az beş avukat ve on dosya daha var, daha onlara gidecek. "kaldıralım" diyorsunuz, telefonunu çıkarıp, kamyon ve hamal çağırıyor memur, on dakika sonra geliyorlar. "neleri yazalım" diye soruyor memur "televizyondan başla" diyorsunuz, hala çizgi film oynayan televizyon yazılıyor haciz tutanağına, "1 adet telefunken marka 55 ekran renkli televizyon 300.000.000 tl. mutfağa geçiyorsunuz, buzdolabını yazıyorsunuz. "hanımefendi boşaltır mısınız buzdolabını lütfen" diyorsunuz, ağlayarak boşaltıyor kadın buzdolabını. 3 elma, ıspanak, yumurtalar, akşamdan kalan yemek sıralanıyor mutfak tezgahının üstüne. banyoya geçiyosunuz sonra, çamaşır makinası çalışıyor, durduruyorsunuz, eşyaları çıkarıyor kadın, ağlaması şiddetleniyor, yabancı erkeklerin önüne çıplak çıkmış gibi, tecavüze uğramış gibi hissediyor muhtemelen kendini, ıslak iç çamaşırlarını çıkarırken makinadan. kafanızı öbür tarafa çeviriyorsunuz ama ne fayda? hamallar sökmeye başlamışlar bile makinanın fişlerini.
on dakikada bitiyor işlem, dışarı çıkıyorsunuz, hamalın, taksinin parasını veriyorsunuz, ne yaptığınızın bile farkına varmadan, gidiyorlar, şakalaşıyorlar kendi aralarında bi yandan. sokakla başbaşa kalıyorsunuz, soğuğu farkediyorsunuz, üşüdüğünüzü. bir sigara yakmanız lazım acilen, buluyorsunuz paketi, yakıyorsunuz. aynı anda gerçekte ihtiyacınız olan şeyin bu olmadığını da anlıyorsunuz. boğazınızdaki düğümü çözmeye ihtiyacınız var sizin, hem de bir an önce. az ilerideki parka gidip oturuyor ve çözüyorsunuz düğümü.
avukat oldunuz işte artık, bravo size.
evet, kalpsizdir avukatlar, ben şahidim.
EKŞİ SÖZLÜKTE SAVCI
#
#8510073 !?
# gri mahallelerde,gri gecelerde bir çoçugun soguk bedenini inceleyen insanlar.
etrafta ki herkes,herşey kararmıştır. annenin bogazına dugumlenen hıckırık yüregini deler
babanın şuursuzca içtiği sigara nın dumanı gridir.
eve doner;yatağında uyuyan bebeği rengerenktir. aglar.
trafik kazasında olay mahalline gittiktan sonra;
gazete veya battaniye örtülmüş cesedin uzerini acarken
allah'ım ne olur bir dost bir akraba olmasın diye dua eden kişidir.
sonra bakar;
gizlice derin bir nefes alır,
ve o anda
işte tam o anda insanlığından utanır...
kendisinin yakını olmayan o kişi
başkasının annesi/babası oglu/kızı eşi,sevgilisidir.
insanlığından utandırır o masum nefes .
asfalt gridir
kan gri
cansız bedenler gri
eve doner.eşi uyumaktadır rengerenk ;çocuğunun nefesi rengarenktir...
gizlice aglar...
gri onların rengidir.
ama inanın kalpleri gri değildir.
Valla benim tanımadığım kişi avukat değildir....
Usta avukat icraya gideceği yeri bilir yukarıdaki alıntıda ki avukat çok acemiymiş onun boğazı daha çok düğümlenir usta avukat icraya gider gibi yapıp gitmeden sorunu çözer....
usta avukat İstanbul a gelecekken Anamı özledim diyip izmir e kaçmaz alır rakı yı rokayı kalamarı gelir...
Usata avukat Tutuklanacağı kesin müvekkil için arkadaşlarını ekmez hele yatadur biraz der biraz sigara biraz kibrit verir randevusuna kaçar...
Usta avukat üzüm gönderecem dediyse gönderir
Antalya da dolaşıp nar bulamayan avukat usta avukat değildir.
PATAK tehtidi yapan ise neyse..... patak gelmesin...
Usta avukat bana dalaşmaz...
Neyse ya durduk yere kavga çıkartmayayım burada da aslan parçası avukatlar sizi....