Erdoğan, Rize'den çok net mesaj verdi: Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmeyiz. Yiyeni de aramızda barındırmayız! Böylece Şaban Dişli ile ilgili iddiaların ardından Mr. Tayip suskunluğunu bozmuş oldu.
Printable View
Erdoğan, Rize'den çok net mesaj verdi: Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmeyiz. Yiyeni de aramızda barındırmayız! Böylece Şaban Dişli ile ilgili iddiaların ardından Mr. Tayip suskunluğunu bozmuş oldu.
Eğer sözünü tutarsa Türkiye seçime gidecek demektir. Hemde ne seçime çankayadaki de gidecek 60. hükümetin başıda yaklaşık 311 kişide ne mutlu ama sözünü tutmaz ki.
Yurt geneline uygun şekilde dağılmış %32 oyla tek başına iktidar olunabilen bir ülkede, yüzde otuzun üzerine çıkacak başka parti olmadığını ve AK Parti'nin oylarının da ciddi bir alternatif çıkana kadar bunun altına inmeyeceğini göremeyecek kadar saf mısınız, sayın commodore1tr?
AK Parti'nin iktidarının devam etmesini istemeyen partilerin iki önemli şeye dikkat etmesi lazım:
1. Doğru muhalefet. Başka bir konuda sayın cognis'in üslubuyla sizinkini karşılaştırdım. Mesela Ergenekon'a komple sahip çıkanların iktidar şansı olduğuna inanmıyorum.
2. Ciddi alternatif oluşturma. CHP ile MHP'nin iktidar alternatifi olabilecek planı, projesi, zihniyeti yok. İkisinin koalisyonu bile matematiksel olarak imkansıza yakın. Varsa bir ümit DP ile DSP'de.
Bizden başka kimseye yedirmeyiz demek istemiştir.
Bence "Yenilir yutulur gibi değil" anlamında kullanılmıştır.
Çünkü ,"Yenilenler ele yüze bulaştırılmıştır"
Bu nedenle ,
"Yeme de yanında yat" denilecek durum yoktur.
"Binaenaleyh" , :rolleyes:
merakını mucip olanların (merakına dokunanların) cevaplaması gereken en önemli soru;
Muhataplar "Yemeden , içmeden kesilmiş midir"? Olmalıdır.
Yetim hakkı yedirmem edebiyatı!
Öksüzler ve yetimler, fakirler ve fukaralar, ezilenler ve horlananlar onlar çok, kum gibi... Çaresizler, sahipsizler, kimsesizler. 30-40 yıl önce komünizm vardı, onlara sahip çıkıyordu.
Komünizm tökezledi.
Devlet baba yok edildi.
Allah baba var.
O da zengine veriyor.
Zengini kolluyor.
Fakirliğin kökünü kazımak bir yana, sayılarını artırıyor. Onlar iyice sahipsiz, kimsesiz, desteksiz kaldı. Kapitalizm, serbest piyasa, küreselleşme öksüz ve yetime, fakir ile fukaraya köklü bir çare üretemedi.
Yine de biz şanslıyız!
Allah’ın iyi kuluyuz!
Bizim başbakan var.
Kendisi komünist değil, fakat öksüz ve yetimleri, fakir ve fukaraları, ezilenleri ve horlananları hep hatırlıyor. İşte Rize’nin Kendirli Beldesi’nde Tayyip Erdoğan’ı vatandaşlar “Sen Allah’ın bir lütfusun... Rizemiz’in gururusun... Ergenekon’un kökü kurusun...” pankartlarıyla karşıladılar.
Başbakan onları anladı.
Yetimin hakkını yedirmem edebiyatını halkın duyma saatinin gelip çattığını hissetti.
Yetimin hakkını yedirmem.
Yiyici bizden uzak dursun.
Deyiverdi.
***
Dilin kemiği mi var!
Yedirmem derler.
Yedirmeye devam ederler.
Yiyenleri savcıya çıkartmazlar.
Mahkemeye vermezler.
Dokunulmazlıkları kaldırmazlar.
Devlet denetimini felç ederler.
Biz otokontrol yapacağız diye nutuk çekerler. Anlayana sivrisinek saz. Otokontrol yapmak demek öksüz ve yetimin hakkını, bizim izin verdiğimiz noktaya kadar yiyeceksin, partiyi de göreceksin fakat yakalanmayacaksın demektir.
Rüşvet tarifesine uyacaksın.
Ne fazla, ne eksik.
İstanbul Boğaziçi’nin ön görünüm ve arka görünümünden gelen imar izni taleplerine şu tarifeyi uygulayacaksın.
Basit tamir için:
5 bin dolar ile
50 bin dolar arası
Kısmi tadilat için:
50 bin dolar ile
100 bin dolar arası
Villa tadilatı için:
250 bin dolar ile
500 bin dolar arası
Yalı yenilemesi için:
500 bin dolar ile
1 milyon dolar arası
Alacaksın.
***
Ortak havuz kuracaksın.
Denetimsiz, kontrolsüz.
Milyarlarca dolar toplanacak.
Makbuz verilmeyecek.
Alınan rüşvet ortak havuzda birikecek. Havuzun bir çantacısı olacak. Tarifeyi bu çantacı uygulayacak. Çantacı genel müdür yada genel müdür yardımcılığına yükselmiş biri olacak. Bir süre Taksim’e yakın bir yerel belediyenin imar müdürlüğünü de yapmış olacak. Öksüz ve yetimin hakkının yenmediğini vurgulamak için çantacı, aynı zamanda umre organizasyonu yapacak. Yılda 4 kez umreye, bir kez hacca gidecek.
Öksüz ve yetimler.
Fakirler ve fukaralar.
Ezilenler ve horlananlar.
Onlar çok, kum gibi...
Çaresizler, sahipsizler.
Vakti saati gelince “yetimin hakkını yedirmeyiz, otokontrol yapacağız” sözünü duyma ihtiyacı hissederler. Niçin savcı çıkmıyor, rüşvet yiyenler yakalanıp mal varlıklarına niçin el konmuyor, niçin ibret olsun diye hapse atılmıyorlar? İtalya’dan savcı mı getirelim diye sormazlar, “Sen Allah’ın bize lütfusun” diye bez pankart açarlar.
NECATİ DOĞRU-VATAN
Yolsuzluk konusundaki düşüncelerimi yıllar önce (2001'de) henüz hukuki net ile tanışmamışken, bir başka hukuk sitesinde makale olarak yazmıştım.
YOLSUZLUKLA MÜCADELE
Çok kısa ve sade bir tanımla “kamu görevinin özel çıkar için kullanılması” olarak tanımlanan yolsuzluk, sadece günümüzün değil, tarih boyunca bütün toplumların hastalığı olmuştur.
Ancak, bu hastalığa bazı toplumlarda ya da tarihin belli zamanlarında daha az rastlanırken, şu anda ülkemizde olduğu gibi bazı toplumlarda daha çok rastlanmaktadır. Bunun nedeni yolsuzluğu doğuran nedenlerin ve uygun şartların varlığıdır.
Ekonomik kriz, yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yetersiz gelir seviyesi, geçiş dönemi, iç ve dış savaş, toplumsal yozlaşma, çıkar hırsının öne çıkması, kapalı ve/veya diktatoryal rejim, istikrarsız yönetim gibi daha bir çok unsur yolsuzluğun nedenleri arasında sayılabilir. Ünlü düşünür İbni Haldun’a göre (M.S. 1332-1406) yöneticiler lüks yaşama maliyetini karşılamak için yolsuzluğa başvururlar.
Bu problemleri aşmış olan gelişmiş ülkelerde yolsuzluk, büyük ölçüde azalmakla beraber, bu defa ülkelerarası yolsuzluk başlamıştır. Gelişmiş ülkelerin uluslararası şirketleri bu defa ürettikleri malları satabilmek veya ihale alabilmek için az gelişmiş ülkelerin yöneticilerine rüşvet vermeye başlamışlardır. Ülkelerinin kaynaklarını sömüren bu az gelişmiş ülke diktatörleri, kendileri için tehlike ortamı doğduğunda kendilerine rüşvet veren Batı ülkelerine kaçarlar.
Bu tespitimiz ve tarihi gerçekler yolsuzluğun tamamen yok edilemeyeceğini, ancak azaltılabileceğini göstermektedir. Yöneten ve yönetilenin olmadığı, ekonomik anlamda insanların eşit olduğu bir toplumda yolsuzluğun olmayacağını savunanlar varsa da, böyle bir düşünce tamamen ütopik olup, böyle bir toplum varsayılsa bile yine de yolsuzluk olurdu, çünkü insanların iç dünyaları, özlemleri, istekleri, beklentileri, hırsları farklıdır.
Ne yazık ki, ülkemizde de saydığımız nedenlerden ötürü, yolsuzluk oldukça artmış ve “sistemden meşru gelir elde edemeyenlerin örgütü” olan mafyalaşmaya kadar uzanmıştır. Türkiye deki yolsuzluğun dünyadaki konumu ve toplumumuzdaki yaygınlığını belirtmek için iki tespitten bahsetmek istiyorum.
Transparency International ( Uluslararası Şeffaflık) isimli örgütün her sene açıkladığı Dünya Yolsuzluk Algılamaları Endeksi’nde, yolsuzluğun en azdan en çoğa doğru sıralandığı ülkeler arasında Türkiye, 1995’ te 28., 1996’ da 33., 1997’ de 38. ve 1998’ de ise 84 ülke arasında 10 puan üzerinden 3,4 puanla 54. sırdadır. Bu olumsuzluk giderek artmaktadır.
Bir başka araştırma olan İzmir Ticaret Odası’nın bir çalışmasında, “iş takibi sırasında yasal bedelin dışında bir ödeme yaptınız mı” sorusuna deneklerin %47’sinin “evet” cevabı verdikleri görülmektedir ki, kanımızca bu oran daha da yüksektir.
Konu ile ilgili araştırmalar, yolsuzluğu bir sistem sorunu olarak ele alıp, insan unsurunu ve ahlaki boyutu ihmal etmektedirler.
Yolsuzluğun sistemle çok yakın ilgisi olduğu şüphesiz olmakla birlikte, ahlaki boyut ihmal edilmektedir. Bu gerçeği, Çin’li büyük reformcu Wang An Shih (M. S. 1020-1086) ; yolsuzluğun iki temel kaynağı olduğunu, bunları da 1.”kötü kanun”, 2. “kötü insan” şeklinde belirtmiştir.
Kötü kanun yani kötü sistemin mutlaka değiştirilmesi lazım. Mevcut idari, hukuki ve siyasi düzenlemeler yolsuzluğu teşvik eder mahiyettedir.
Bu sistemle yolsuzlukla mücadele edilmesi oldukça güçtür. Pislikleri halının altına süpürmekle pislik temizlenmez.
Yunan mitolojisinde anlatılan bir olay bu açıdan ilginçtir. Kral Augyas’ın üç bin sığırı varmış ve otuz yıldır temizlik yüzü görmeyen bu sığırlara ait ahırları temizleme görevi Herakles’e (Herkül) verilmiş. Herakles bu işi yaparken pisliğin taşımakla bitmeyeceğini anlayınca, gücünün yanında aklını da kullanarak, Alpheus Nehri’nin yatağını değiştirerek ahırların içinden geçmesini sağlayıp, pisliği temizleyebilmiş.
Bizim mevcut sistemimiz bu temizliği yapmaya müsait değildir. Demokrasi, şeffaflık ve toplumsal tepki, sistemi temizlemek için çok önemlidir ama üçü de ülkemizde yeterli seviyede değildir.
Kuvvetler ayrılığı işlememektedir. Bizim mecliste hükümetin istemediği yasalar çıkmaz, istediği yasalar çıkar. Bu da gösteriyor ki; yasama (meclis) yürütmenin (hükümetin) güdümündedir. Oysa çok önemli hukuki düzenlemelerin yapılması gerekir.
Bağımsız yargı, etkin ve kısa süren yargılama, cezaların caydırıcılığı, ihtisas mahkemeleri, mal bildirimi, ihale mevzuatı, bilirkişilik kurumu, zamanaşımı, teşvik mevzuatı, devlet memurları ve memurun yargılanması mevzuatı, mevzuatın sadeleştirilerek bürokratik işlemlerin azaltılması, bağımsız denetim, dokunulmazlık gibi konular el atılması gereken ve ilk akla gelen konulardır.
İşlemlerin şeffaf hale getirilmesi gerekir. Romada’daki ünlü bir kilisenin çevresinde geceleri fuhuş yapılırken, kolluk güçleri ve baskınlar bunu önlemeye yetmiyordu. Ferri, belediyeye o yöreyi aydınlatmalarını söyledi. Çevre aydınlatılınca fuhuş orada bitti. Çünkü insanlar suç oluşturan eylemi aydınlıkta yapmazlar. Bu nedenle idari, bürokratik ve hukuki bir çok işlemin şeffaf hale getirilmesi gerekir.
Ne yazık ki, toplum olarak da görevimizi tam olarak yapmıyoruz. Yolsuzluk olaylarına yeterli tepki gösterilmiyor. Toplum, biraz da devletin kurumlarına olan güvenini yitirmesinden dolayı mücadele ruhunu kaybetmek üzere. Yolsuzluğu ayyuka çıkmış adamları bu toplum meclise gönderebiliyor. Kurumlara olan güven sağlanmalıdır. Aksi taktirse, boşvermişlik içerisinde herkes kendini mevcut çarka kaptıracak ve zamanla toplum içerisinde masum insan bulmakta zorluk çekilecektir.
Buraya kadar daha çok sistemle ilgili görüşlerimize yer verdik. Yolsuzlukları önlemede insan unsurunun ne kadar önemli olduğu göz ardı edilmemelidir.
Atatürk’ün şu sözü hiç unutulmamalıdır; “Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asli cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalınmasın (Nutuk, C. 2, Sh. 203).”
Sonuç olarak; yolsuzluğu önlemek için “pislikleri halının altına süpürme” yönteminin bırakılarak, pisliği temizlemek için gerekiyorsa nehir yataklarının değiştirilmesi ve Atatürk’ün dediği gibi, başa getirdiğimiz adamların kanındaki ve vicdanındaki cevheri iyi tahlil etmemiz gerekecek.
www.hukuki.net Av.ABBAS BİLGİLİ
Şaban Dişli istifa ettiğini açıkladı. Ya milyon dolarcıklar...
Milyon dolarcıklar "dişlenmiş" olabilir..
(Bildiğim kadarı ile bu istifa sadece Genel Başkan Yardımcılığından.. Yani milletvekilliğinden ve partiden istifa yok..)